SACAYAĞI

İman-Ahlak-Amel

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

1-Asr´a yemin olsun ki, 2-İnsan mutlaka bir ziyandadır. 3-Ancak iman edenler, salih amel (iyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır

Cuma ile ilgili Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruluyor:

 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا نُودِيَ لِلصَّلٰوةِ مِنْ يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا اِلٰى ذِكْرِ اللّٰهِ وَذَرُوا الْبَيْعَۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

 

    "Ey iman edenler, cuma günü namaz için çağırıldığınız zaman hemen Allah'ı zikretmeye koşun ve alışverişi bırakın." (Cuma, 62/9).

 

 

 

Âyette sözü edilen zikr bilginlere göre hutbedir veya hutbe ile birlikte namazdır. Buna göre hutbe de cuma namazı gibi farzdır ve hutbe okunmayan cuma namazı eda edilmiş sayılmaz. (Molla Hüsrev, Dürerü'l Hukkâm, İstanbul 1307, 1, 138).

 

Ayrıca ümmetin bu konuda icma'ı da bulunmaktadır. Çünkü Hz. Peygamber (asm)'den günümüze kadar, cuma namazları hutbeli olarak kılına gelmiştir.

 

Hutbenin cuma günü ve namazı için son derece ayrıcalıklı ve önemli bir yeri vardır. Hatta Hazreti Âîşe (ra)'den cuma namazının sırf hutbeden dolayı iki rekat olduğu rivayet edilmiştir. Hutbenin bir takım şartları ve edebleri bulunmaktadır. Bunlar sünnete göre belirlendiği için önce Hz. Peygamber (asm)'in hutbede izlediği yolu ve bazı hutbelerini bilmekte yarar vardır.

 

İlgili rivayetlere göre Hz. Peygamber (asm) hutbeye çıktığında çok defa heyecanlanır gözleri kızarır, sesi yükselir ve bir orduyu uyarırmışçasına sert bir edâ ile kıyametin yakınlığından ve mutlaka kopacağından söz ederdi.

 

"Emmâ ba'dü" dedikten sonra

"Sözün en hayırlısı Allah'ın kitabıdır,

yolun en hayırlısı Muhammed'in yolu dur,

işlerin en fenası uydurulup dine katılanlardır ve her bid'at sapıklıktır." derdi.

 

Yine, "Ben her mü'mine kendisinden daha yakınımdır. Kim vefat eder de geride borç ve bakıma muhtaç çoluk çocuk bırakırsa bu bana aittir, benim borcumdur." buyururdu.

 

Hutbesine Allah'a hamd, sena ve şehadetle başlar ve yukarıdakilere benzer sözler söylerdi.

Hutbeyi kısa okur, namazı uzatır, Allah'ı çok anar ve sözcükleri az, anlamı derin ifadeler seçmeye özen gösterirdi. "Kişinin hutbesinin kısa, namazının uzun olması, dinî anlayışının bir işaretidir." buyururdu.

 

Hutbede ashabına İslâm'ın esaslarını öğretir, gerektiğinde onlara bazı şeyler emreder, bazı şeyleri de yapmamalarını söylerdi. Nitekim hutbe okurken camiye giren adama iki rekat namaz kılmasını emretmiş, halkın omuzlarına basarak ilerleyen birisine de "böyle yapma, otur" demiştir. Bir soru sorulduğunda veya başka bir nedenle konuşmasını keser, soruya cevap verir, sözlerine sonra devam ederdi.

 

İbn Hişâm'ın nakline göre Rasûlüllah (asm)'in ilk hutbesi şöyledir:

 

    "Hamd ü senadan sonra: Ey insanlar! Kendiniz için hazırlık yapın. Şüphesiz biliyorsunuz ki her biriniz ummadığınız bir anda ölecek, sürüsünü çobansız bırakacak, sonra da Rabbi, arada perdeci ve tercüman olmaksızın ona şöyle diyecektir:"

 

    "Sana Rasûlüm gelip dini tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verip ihsanda bulunmadım mı? Sen kendin için buraya ne hazırladın?"

 

    "Kul, sağına soluna bakar, hiç bir şey göremez. Sonra önüne bakar, cehennemi görür. Kim yarım hurma ile de olsa bu ateşten kendini koruma gücüne sahipse hayır işlesin. Bunu da bulamayan güzel söz söylesin. Çünkü bu sebeple bir hayır ondan yedi yüze kadar katlanarak mükafatlandırılır. Allah'ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun."

 

Yine İbn Hişam'a göre Hz. Peygamber (asm)'in ikinci hutbeleri de şöyledir:

 

    "Allah'a hamd ve senadan sonra: "Sözün en güzeli Allah'ın kitabıdır. Allah'ın, gönlünü onunla (Kur'an'la) süslediği, küfürden sonra İslâm'a soktuğu Allah'ın kitabını diğer beşeri sözlere tercih eden kimse şüphesiz kurtuluşa ermiştir. O, sözün en güzeli ve en üstünüdür. Allah'ın sevdiğini seviniz, Allah'ı bütün gönlünüzle seviniz. Allah'ın kitabından ve Allah'ı anmaktan usanmayınız; gönüllerinize bundan bıkkınlık gelmesin. Çünkü bu, Allah'ın bütün yarattıklarından seçilip süzülmüştür. Allah ona "seçtiği amel", bu ibadeti yapanlara "seçtiği kul" ve sözler arasında "en iyi söz" adını vermiştir."

 

    "İnsanlara verilenler arasında haram ve helâl de vardır. Allah'a kulluk edin ve O'na ortak koşmayın. Ona tam manasıyle saygı gösterin. Ağzınızla söylediklerinizin iyi olanlarında Allah'a sadakat edin, ilahî ruh ile aranızda sevişin; birbirinizi sevin, Allah kendisine verilen sözün bozulmasına gazab eder. Allah'ın selamı üzerinize olsun."

 

Müctehid ve bilginler gerek cuma hakkındaki hadisleri, gerek Rasûl (asm) uygulamasını göz önüne alarak hutbenin esasını teşkil eden rükünler ile, sahih bir hutbede uyulması gereken şartları ve hutbenin adabını tesbit etmişlerdir:

 

 

    Hutbenin rüknü:

 

Hutbenin rüknü Cenab-ı Hakk'ı zikirden ibarettir. Hutbe iki bölümden oluşur: Birinci hutbe Müslümanlara vaz ve nasihat, ikinci hutbe Müslümanlara duadır. Her birinde Allah'a hamd ve sena Allah'ın birliğine, Hz. Muhammed (asm)'in peygamberliğine şehadet ve Peygambere salavât vardır. Hanefi fakihleri "Allah'ın zikrine koşunuz." (Cuma'a, 69/2) âyetindeki hükmün mutlak olduğunu ve namazı da hutbeyi de kapsamına aldığını söylerler.

 

Hutbenin şartları:

 

Vakit içinde olmak. Namazdan önce, hutbe niyetiyle cemaat huzûrunda okunmak (yani hutbe okunurken üzerine cuma farz olanlardan bir kişi bile olsun, cemaatın olması gerekir). Hutbe ile namaz arası başka bir şey ile kesilmemeli. (Molla Hüsrev, Düreru'l-Hukkâm, İstanbul 1307, 1, 138; İbn Abidin, Reddül-Muhtar, Terc A. Davutoğlu, İst, 1983111, 304 vd.).

 

Hutbenin sünnetleri:

 

Hatip, hutbeye başlamadan önce minber tarafında bulunmak. Minbere çıktığında cemaate dönüp oturmak ve okunacak ezanı dinlemek. Hatibin huzurunda ezan okumak. Ezandan sonra, hatip cemâat karşısında her iki hutbeyi ayakta okumak.

 

Birinci hutbeye Allah'a hamd-ü senâ, "El-Hamdü li'llâh." ile başlamak

 

Şehadeteyni "Eşhedü en lâ ilahe... ve eşhedü enne Muhammedun..." okumak ve Peygambere salavat getirmek. Müslümanlara dünya ve ahiretlerine yarayacak, onları dünya ve ahirette saâdete kavuşturacak vaaz ve nasihatlarda bulunmak. Kâfirlerin zulmünden kurtarması için dua etmek.

 

Eûzü-Besmele ile bir âyet okumak. Hutbeyi ikiye ayırmak ve iki hutbe arasında az bir miktar oturmak.

 

İkinci hutbe  de, evvelki hutbe gibi, hamdele, salvele ile başlamak. İkinci hutbede Müslümanlara mağfiretle afiyet ve cihad'ta başarılı olmaları için de dua etmek. Her iki hutbeyi kısa okumak. İkinci hutbede sesi kısmak. Hutbeyi, cemaâtin işitebileceği bir sesle okumak. Hutbe okunurken cemâat başka bir şeyle meşgul olmayıp yalnız hutbeyi dinleyecektir.

 

Hutbe anında söz söylemek veya söyleyene sus demek, ve yahut namaz kılmak tahrimen mekruhtur. Hutbede hazır bulunanların iki tarafa bakmaları da mekruhtur. (el-Fetâvâ'l Hindiyye, Beyrut, 1400,1,146, 147).

 

 

HUTBE  DUALARI

 

Camide hutbenin okunduğu yere “minber” denir. Hutbe okumak için minbere çıkış ve inişlerde, konuşma öncesi ve sonrasında okunacak dualar vardır.

 

Minber kapısının önünde

 

بِسْمِ اللّٰهِ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

“Allah’ın adıyla, hamd Allah'a, salat ve selam Hz. Muhammed (sav) e, ailesi ve ashabının  üzerine olsun”

 

Birinci basamakta

 

اَللّٰهُمَّ افْتَحْ عَلَيْنَا اَبْوَابَ رَحْمَتِكَ وَ يَسِّرْ عَلَيْنَا خَزَائِنَ فَضْلِكَ وَ كَرَمِكَ يَا اَكْرَمَ الْاَكْرَمِينَ وَ يَا اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ

“Ey cömertlerin en cömerdi ve ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allah’ım! Bize rahmet kapılarını aç; iyilik ve kereminin hazinelerine ulaşmamızı bize kolaylaştır.”

 

Dua bitince ellerini yüzüne sürer ve sağ ayağı ile ilk basamağa adımını atar, sol ayağını onun yanına almak suretiyle bu şekilde üçüncü basamağa kadar çıkar.

 

Üçüncü basamakta

 

رَبِّ اشْرَحْ لىِ صَدْرِى وَيَسِّرْ لىِ اَمْرِى وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَانىِ يَفْقَهُوا قَوْلىِ رَبِّ قَدْ اَتَيْتَنِى مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَنِى مِنْ تَأْو۪يلِ اْلأَحَاديِثِ رَبِّ زِدْنىِ عِلْمًا وَفَهْمًا وَأَلْحِقْنىِ بِالصَّالِح۪ينَ

“Rabbim! Gönlüme ferahlık ver. İşimi kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar. Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Rabbim! İlmimi ve anlayışımı artır ve beni sâlihlerden eyle.”

 

Dua bitince ellerini yüzüne sürer ve aynı şekilde beşinci basamağa çıkar.

 

Beşinci basamakta

 

اَللّٰهُمَّ هٰذَا الشَّأْنُ لَيْسَ بِشَأْنىِ وَهٰذَا الْمَكَانُ لَيْسَ بِمَكَانِى

اَللّٰهُمَّ يَسِّرْ اَمْرِى وَتَقَبَّلْهُ مِنِّى وَسَلاَمٌ عَلٰى جَمِيعِ اْلاَنْبِيَاءِ وَاْلمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ اْلعَالَمِينَ

“Allah’ım! Bu şerefi ben elde etmedim, sen verdin; bu makamı ben kazanmadım, sen verdin. Allah’ım! İşimi kolaylaştır ve yaptığım işi kabul eyle! Bütün nebî ve resûllere selâm olsun. Bütün kâinatın sahibi Allah’a hamd olsun.”

 

Dua bitince cemaate döner, oturur ve okunacak olan iç ezanı dinler.

 

Birinci hütbe

 

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ اْلعَالَمِينَ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلٰى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِهِ وَ اَصْحَابِه۪ أَجْمَعِينَ نَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلٰهَ إِلاَّ اللّٰهُ وَحْدَهُ لَا شَر۪يكَ لَهُ وَنَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ. أَمَّا بَعْدُ فَيَا عِبَادَ اللّٰهِ اِتَّقُوا اللّٰهَ وَأَطِيعُوهُ إِنَّ اللّٰهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّقَوْا وَالَّذِينَ هُمْ مُحْسِنُونَ

“Her türlü övgü âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. Salât ve selâm Peygamberimiz Muhammed (s.a.s.)’e, ehli ve ashabının hepsine olsun. Biz tanıklık ederiz ki bir tek Allah’tan başka ilâh yoktur, O’nun ortağı yoktur. Yine tanıklık ederiz ki Muhammed, Allah’ın kulu ve elçisidir.

Ey Allah’ın kulları! Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na itaat edin. Şüphesiz Allah, muttakilerle beraberdir, işleri ve görevleri en güzel biçimde yapanlarla beraberdir.”

 

Veya okur

 

اَلْحَمَدُ لِلَّهِ نَحْمَدُهُ وَنَسْتَعِينُهُ وَنَسْتَغْفِرُهُ وَنَعُوذُ بِاللهِ مِنْ شُرُورِ اَنْفُسِنَا وَمِنْ سَيِّئَاتِ اَعْمَالِنَا* مَنْ يَهْدِ اللهُ فَلاَ مُضِلَّ لَهُ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلاَ هَادِىَ لَهُ* نَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ وَنَشْهَدُ اَنَّ سَيِّدَنَا مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ* اَمَّا بَعْدُ فَيَا عِبَادَ اللهِ! اِتَّقُوا اللهَ وَاَطِيعُوهُ* اِنَّ اللهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّقَوْا وَالَّذِينَ هُمْ مُحْسِنُونَ* قَالَ اللهُ تَعَالَى فِى كِتَابِهِ الْكَرِيمِ*

 

…بِسْــــمِ اللهِ الرَّحْمَـنِ الرَّحِيـمِ*

konu ile ilgili ayet okunur ve denir   صَدَقَ اللَّهُ الْعَظِيمْ

veya âyet uzun olursa uygun bir yerinden kısaltma yapılarak إِلىَ آخِرِ الْآيَةِ denilip sonrasında صَدَقَ اللَّهُ الْعَظِيمْ denilir.

 

Daha sonra varsa konu ile alakalı hadis okunur

 

وَ قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلّٰى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمْ

 

Bitince  صَدَقَ رَسُولُ اللّٰهِ فِيمَا قَالْ أَوْ كَمَا قَالْ denir  veya hadis uzun olursa uygun bir yerinden kısaltma yapılarak

 إِلىَ آخِرِ الْحَدِيثِ denilip   sonrasında صَدَقَ رَسُولُ اللّٰهِ فِيمَا قَالْ أَوْ كَمَا قَالْ denilir.

 

Sonra hütbenin türkçe kısmı okunur bitincede:

 

وَقَالَ عَلَيْهِ الصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ اَلتَّائِبُ مِنَ الذَّنْبِ كَمَنْ لاَ ذَنْبَ لَهُ أَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ اْلعَظِيمَ وَأَتوُبُ إِلَيْهِ وَأَسْأَلُ اللّٰهَ ل۪ي وَلَكُمُ التَّوْفِيقَ

“Peygamber (s.a.s.); ‘Günahına tövbe eden, hiç günah işlemeyen kimse gibidir’ buyurmuştur. Yüce Allah’tan bağışlanmamı diler, O’na tövbe ederim. Kendim ve sizin için başarı dilerim” şeklinde dua okur.

 

Veya:

 

 اَلاَ اِنَّ اَحْسَنَ الْكَلَامِ وَاَبْلَغَ النِّظَامِ كَلَامُ اللَّهِ الْمَلِكِ الْعَزِيزِ الْعَلاَّمِ

كَمَا قَالَ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى فِى الْكَلاَمِ وَاِذَا قُرِأَ الْقُرْآنُ فَاسْتَمِعُوا لَهُ وَاَنْصِتُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

“Dikkat ediniz ki; Sözün en güzeli, Nizamın en kapsamlısı, Aziz, Mülk sahibi ve Her şeyi bilen Allah’ın kelamıdır. Yüce Allah-u Teala’nın Kur’anında buyurduğu gibi: “Kur’an okunduğu zaman, onu dinleyin ve susun, umulur ki merhamet edilirsiniz.”

 

Okur. Ve

 

اَعُوذُ بِاللَّهِ مِـنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيــمِ بِسْــــمِ اللَّهِ الرَّحْمَـنِ الرَّحِيـمِ اِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللَّهِ اْلاِسْلاَمِ

صَدَقَ اللَّهُ الْعَظِيمْ

“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla: “Şüphesiz Allah katında din islamdır.”

 

Sonra oturarak şu duayı okur:

 

بَارَكَ اللّٰهُ لَنَا وَلَكُمْ وَلِسَائِرِ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُسْلِمِينَ وَاْلمُسْلِمَاتِ اَلْاَحْيَاءِ مِنْهُمْ وَاْلأَمْوَاتِ إِنَّكَ سَمِيعٌ قَرِيبٌ مُجِيبُ الدَّعَوَاتِ

“Allah’ım! Bize, ölü ve diri, kadın ve erkek bütün mü’min ve Müslümanlara bereketini artır. Zira Sen duaları işitir ve kabul edersin.”

 

Sonra ayağa kalkar ve

ikinci hutbeye başlar.

 

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ حَمْدَ اْلكَامِلِينَ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلٰى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِه۪ وَاَصْحَابِه۪ أَجْمَعِينَ * تَعْظِيمًا لِنَبِيِّهِ وَتَكْرِيمًا لِصَفِيِّهِ فَقَالَ عَزَّ وَجَلَّ مِنْ قَائِلٍ مُخْبِرًا وَآمِرًا*  إِنَّ اللّٰهَ وَمَلاَئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلٰى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ اۤمَنوُا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّموُا تَسْليِمًا

“Kâmil manada Allah’a hamd olsun. Salât ve selâm Peygamberimiz Muhammed’e, bütün aile fertlerinin ve ashabının üzerine olsun. Yüce Allah; ‘Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selam edin’ buyurmuştur.

 

Peygambere salavat okur

 

اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اۤلِ مُحَمَّدٍ كَمَا صَلَّيْتَ عَلٰى إِبْرَاهِيمَ وَعَلٰى اۤلِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ * وَبَارِكْ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى  اۤلِ مُحَمَّدٍ كَمَا بَارَكْتَ عَلٰى إِبْرَاهِيمَ وَعَلٰى اۤلِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ

Allah’ım! Muhammed'e ve Muhammed'in ev halkına rahmet eyle; şerefini yücelt, İbrahim'e ve İbrahim'in ailesine rahmet ettiğin gibi. Şüphesiz övülmeye lâyık yalnız sensin, şan ve şeref sahibi de sensin.

Allah’ım! Muhammed'e ve Muhammed'in ailesine hayır ve bereket ver, İbrahim'e ve İbrahim'in ailesine verdiğin gibi. Şüphesiz övülmeye lâyık yalnız sensin, şan ve şeref sahibi de sensin.”

 

İstenirse şu dua da okunur:

 

اَللَّهُمَّ وَارْضَ عَنِ اْلاَرْبَعَةِ الْخُلَفَاءِ* سَيِّدِنَا اَبِى بَكْرٍ وَعُمَرَ وَعُثْمَانَ وَعَلِىٍّ ذَوِى الصِّدْقِ وَالْوَفَاءِ* وَبَقِيَّةِ

الْعَشَرَةِ الْمُبَشَّرَةِ وَآلِ بَيْتِ الْمُصْطَفَى* وَ عَنِ الأَنْصَارِ وَالْمُهَاجِرِينَ وَالتَّابِعِينَ إلى يَوْمِ الْجَزَاءِ

Daha sonra;

اَللَّهُمَّ اغْفِرْ لِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ اْلاَحْيَاءِ مِنْهُمْ وَاْلاَمْوَاتِ بِرَحْمَتِكَ يَا اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ*

اَللَّهُمَّ انْصُرِ الْإِسْلاَمَ وَ الْمُسْلِمِينَ* اَللَّهُمَّ اَيِّدْ كَلِمَةَ الْحَقِّ وَالدِّينِ*

 

Türkçe olarak da şu dua okunur:

“Allah’ım! İslâm’a ve müslümanlara yardım et! Devletimizi, ülkemizi ve milletimizi her türlü tehlikelerden koru! Bize dünya ve ahirette iyilikler ve güzellikler ihsan eyle! Bizi, ana-babamızı ve bütün mü’minleri bağışla! Şüphesiz sen dualarımızı işitir ve kabul edersin!”

 

Daha sonra;

 

عِبَادَ اللّٰهِ اِتَّقُوا اللّٰهَ وَأَطِيعُوهُ

“Ey Allah’ın kulları! Allah’a karşı gelmekten sakının ve O’na itaat edin” denir ve Nahl sûresinin 90. ayeti ve meali okunur:

 

أَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ* بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

اِنَّ اللّٰهَ يَاْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْإِحْسَانِ وَا۪يتَآئِ ذِي الْقُرْبٰى وَيَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَآءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِۚ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

Şüphesiz Allah; adaleti, yararlı amelleri en güzel bir şekilde yapmayı ve akrabalara yardım etmeyi emrediyor; her türlü edepsizlik ve çirkinliği, haram ve kötülüğü, azgınlık ve zulmü yasaklıyor. O, düşünüp tutasınız diye size böyle öğüt veriyor.”

 

Hatip, hutbeyi bu şekilde tamamladıktan sonra minberden iner, namaz kıldırmak üzere mihraba geçer.